
46. Bölüm “ Hiçbir şey olmayacak”
O muhteşem gecenin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. O
gecenin sonrasında başak denen o sürtüğü hiç ama hiç görmemiştik. Yiğit
fazlasıyla gergin olmasa da yıllar sonra onu görmenin ona nasıl rahatsızlık
verdiğini anlatmış ve bende detaylarda fazla durmamıştım. Sonuç olarak
vicdanında kaybolmuş bir kadın ve hataları vardı. O gün otelden geldiğimizde
Bahar evdeydi ve her ikisinin de neşesi, tatlılığı izlenmeye değerdi. Güzel
şeyler olduğu her hallerinden belliydi ve çok güzel görünüyorlardı. Evde
kahvaltımızı yapmış, benim geceki rezilliğimden bahsedilmiş, bolca alay konusu
çıkmış ve sonunda gün bitmişti. Şu anda ise Yiğit’in kolları arasında, onun o
düzenli alıp verdiği nefesinden dolayı inip kalkan göğsünün verdiği huzur
hiçbir şeye değişilmezdi. Baba olmayı sonuna kadar hak eden bir adamdı. İyi,
dürüst, şefkatli ve sevgi dolu bu adamın, çocuğu ile uyuduğu görüntü gözümün
önünde canlandı. Ve öyle büyülü bir görüntüde gülümsemeden edemedim. Başımı
dayadığım göğsüne bir öpücük bırakıp, bende huzurlu bir uykuya daldım…
1 ay sonra
Ofiste yeni ve hiç bitmeyen işlerimi toparlamaya
çabalıyordum. Çok fazla yoğunluk vardı ve ben sanırım hasta oluyordum. Bedenim
ağrıdan ölüyordu ve sanırım ateşimde vardı. Birkaç gecedir, bahçe
muhabbetlerimiz bitmiyordu. Hava bu birkaç gecedir de sert esiyordu. Buna
dayanmak oldukça zorlaşmaya başladığında mesainin bitimine neredeyse yarım saat
kaldığını düşündüm. Yavaşça yerimden kalktım ve tam çıkışa gidiyordum ki açılan
kapıdan içeriye giren Yiğit ile duraksadım. Yiğit kaşlarını çatarak bana baktı
ve endişeli sesi ile
“Güzelim?” diye seslendiğinde derin bir nefes alarak,
“Sanırım üşüttüm. Tüm bedenim ağrıyor.” Diyerek karşılık
verdiğimde elini yüzüme, boynuma dokundurdu. Hızla büyüyen gözleri eşliğinde
“Güzelim sen yanıyorsun! Neden haber vermiyorsun ki? Hemen hastaneye
gidiyoruz” dediği anda hızla
“Gerek yok eve gidelim” diye diyettim. Fakat Yiğit sertleşen
sesi ile
“Hemen!” diye gürleyince daha fazla itiraz edemeden kendimi
arabada hastaneye giderken buldum….
…………………………..
Ne kadar süre geçtiğinin farkında değildim. Neredeyse
yıldırım hızıyla hastaneye gelmiştik. Acilden giriş yaptığımızda hemen bizi
içeriye alıp müdahale için doktor çağrıldı. Bir iki dakikaya gelen doktora
ateşimin olduğunu, halsizliğimin ve muhtemelen bir grip olduğunu söylediğimde
doktor ateşimi ölçtü, göğsümü dinledi. Rutin müdahaleyi yaptıktan sonra serum
takacak diye beklerken, yanındaki hemşireye
“Hanım efendinin kanını alın ve kan testi için laboratuvara
gönderin. Sonuçları acil beklediğimi söyleyin.” Dedikten sonra bana
gülümseyerek,
“Kan testi sonuçlarınızı bir görelim. Ona göre size ilaç
vereceğim sadece 15 dakikada beklememiz gerekiyor.” Dediğinde sadece tamam
anlamında başımı salladım. Doktor gülümseyerek dışarıya çıkarken Yiğit,
“Kan testine ne gerek vardı ki şimdi?” diye sordu. Gözlerimi
tavana dikerek sabır diledim. Sonra ise Yiğit ile göz göze gelerek
“Sadece küçük bir grip. Lütfen biraz az tepki gösterir
misin? Gerekli olmasa almazdı.” Diye söyledim. İşe yaramasına ise şaşırdım.
Yani buna karşılık bir şey söylemesi gerekiyordu. Kaşlarını çatması,
homurdanması, kanımı alan hemşireye sert konuşması falan ama hiç birini
yapmadı.
On beş dakikalık bir zaman sonrasında gülümseyerek içeriye
giren Doktor, benimle göz göze geldiğinde neşeli çıkan sesi ile
“Evet, sonuçlar geldi Aylin Hanım” dediğinde sıkılmış bir
sesle
“Grip olmuşum ve serum vereceksiniz değil mi?” deyip
gömleğimin kolunu kıvırmaya başladığım esnada doktor
“Hayır, size serum veremem.” Diyerek beni durdurduğunda
şaşkınlıkla doktora baktım. Ardından fısıldayarak,
“İğnemi yapacaksınız?” diye sordum. Doktor gülümseyerek,
“Hayır, size hiçbir ilacı veremem Aylin Hanım?” dediğinde
hemen söze karışan Yiğit biraz sert bir sesle
“Neden?” diye sorduğunda Doktor, bir an elindeki sonuç
kâğıdına baktı ve ardından Yiğit ile tekrar göz göze geldiğinde net bir sesle
“ Elimdeki sonuçlara bakılırsa eşiniz 5 haftalık hamile.
Onun için hiçbir ilaç müdahalesinde bulunamayız. Grip enfeksiyonunu en iyi
şekilde nane limon ile atlatabilir. Kendisine bol limonlu çorba içirirseniz bu
süreç daha hızlı geçer. Tebrik ederim anne ve baba oluyorsunuz” dediğinde tüm
bedenimin resmen felç olduğunu hissettim. Hamile miydim? İçimde bir can daha mı
vardı. Onca zaman sonunda tekrar hamile miydim? Nasıl anlamadım? Nasıl fark
etmedim? Diye düşünürken gözlerim Yiğit’i buldu. Yiğit put gibi doktorun
karşısında duruyordu. Aynı benim gibi oda duraksamıştı. Sonra bir an, sadece
bir anlık görebileceğim bir sahne gerçekleşti. Yiğit öyle bir sevindi ki
sevincinden gözleri görmez oldu. Ve sanırım ben diye Doktora sarıldı. Öyle bir
sarılmış olmalı ki Doktorun en son
“Beyefendi, çok fazla hastam var. Gerçekten şu anda ölemem “
diye bildiğini duydum ve aynı anda Yiğit’in onu bıraktığını. Sonra aynı hızla
bana geldiğini ve bana sımsıkı sarıldığını. Yeniden anne oluyordum. Yine aynı
korkular, yine aynı sevinçler. Bu kez bebeğimi kucağıma alma şansım olacak
mıydı? Bu sefer beni neler bekliyordu. Bilmiyorum ama içimde bir canın tekrar
var olmasına hazırlıklı değildim. Bu süreç için kendimi hiç ama hiç
hazırlamamıştım.
…………………….
Eve geldiğimizde, hastanede sevinçten haykıran Yiğit’ten
eser yoktu. Durgunluğum onu da etkilemişti. Düşünceli ve sessizdi. İçeriye girdiğimizde
karşılaştığımız Kadir, halimizi çözmek istercesine bize bakıyordu. Ona herhangi
bir açıklama yapacak durumda değildim. Hamile olduğumdan dolayı doktor ilaç
veya her hangi bir tedavi vermemişti. HCG testi yapılmış ve çıkan değerlere
göre yaklaşık 5 haftalık hamile olduğum anlaşılmıştı. Her hangi bir kadın doğum
uzmanına görünmemiştim. Zaten ondan önce bir psikoloğa görünmem gerektiği
kesindi. O kadar yorgun ve halsizdim ki salonda oturmaya dermanım yoktu. Onun için
yavaşça merdivenlerden odama çıkıp, üzerimi değiştirerek yatağıma girdim. Yiğit
hala gelmemişti. Onunda psikolojisini alt üst edip hevesini içinde bırakmıştım.
Artık kendime ve bu huyuma lanet okuma zaman gelmişti. Genzim tıkalı, ateşim
var ve tüm bedenim resmen kırılıyordu. Zangır zangır titrercesine üşümeye de
başlamıştım. Dakikalar geçmiş ve açılan
kapı ile yatakta doğrulmuştum. Yiğit elinde bir tepsi ile içeriye girdiğinde
gülümsemeden edememiştim. Neden bu kadar geç geldiği ise belli olmuştu. Yiğit
ve hasta çorbası. Mızmızlanarak yatağın içine doğru kaydım ve sızlanan bir
sesle
“Çorba istemiyorum” diye söylendim. Yiğit yine o her hasta
olduğumda içmek istemediğim ilaçlarımda sarf ettiği ses tonuyla
“Hı Hı “ diye mırıldandı ve Tepsinin hemen başucumda duran
komodine koyulduğunu hissettim. Ardından güçlü bir kol üzerimdeki pikeyi çekti.
Her ne kadar bırakmak istemesem de, o güce karşı koymam imkansızdı. Yiğit ile
göz göze geldiğimde
“Hayır” diye çemkirdim. Yiğit kaşlarını çatarak,
“Hadi” diye emrettiğinde tam bir despot gibi duruyordu. Bu
gerçekten can sıkıcı olsa da oflayarak yattığım yerde doğrulduğumda Yiğit
gülümseyerek,
“Hadi bakalım. Bu çorbayı içince daha iyi olacaksın. Malum
doktor ilaç yazmıyor” dediğinde ise gözlerimi ona dikerek ofladım. O bundan hiç
etkilenmeden çorbadan bir kaşık aldı. Soğuması için üfledi ve içmem için ağzıma
uzattığında ilk kaşığı içip yuttum. Limon ve acı karışımı bir tad, boğazımdan
aşağıya inerken şimdiden iyi geldiğini hissediyordum. Tabi bu tada birde Yiğit’in
o sevgi dolu bakışları da eklenince kendini iyi hissetmemek imkansızdı. Yiğit
ikinci kaşığı da bana uzatırken
“Kendim yiyebilirim” diye söylendim. Yiğit gülümseyerek
“Bundan eminim ama ben yedirmek istiyorum” dediğinde ise
tekrar gülümsemiştim. Üçüncü kaşık, dördüncü kaşık derken kase bitmişti. Yiğit
tepsiyi önümden alırken bana biraz daha yaklaşmıştı. Tepsiyi komodinin üzerine
bıraktıktan sonra elimi avuçlarının arasına alıp, benimle göz göze geldi. O
kahve cenneti bakışları içimi okşarken, en şefkatli çıkan ses tonuyla,
“ Korkuyorsun biliyorum” diye söyledi. Evet korkuyordum.
Yine o kadar hayal kurup, acı sonla yıkılmaktan korkuyordum. Yine aynı şeyleri
yaşamaktan, hayallerimin hüsran olmasından korkuyordum. Yine aynı acıyı ruhumun
kaldıramamasından korkuyordum. Ben bu düşüncelerde savrulurken, Yiğit’e
gözyaşlarım içinde sadece başımı sallayarak cevap verebildim. Yiğit beni
elimden çekerek göğsünde sabitledi ve Saçımı okşayarak, bir öpücük bıraktı.
Ardından derin bir nefes aldı ve
“Bende “ diye itiraf etti. Sonrasında ise duraksayarak devam
etti. Sesi sakinleştirişi bir ilaç kıvamındaydı.
“Bende korkuyorum güzelim. Ama yaşayıp göreceğiz. Elimizden
gelenin en iyisini yapacak her şeye dikkat edeceğiz. Onun için korkunun bize
bir faydası yok. Hayatımızın en güzel haberini sırf bu korku yüzünden doyasıya
yaşayamamak daha acı verici.” Dediğinde ona daha sıkı sarıldım ve fısıldayarak,
“Gene bir şey olmasından korkuyorum.” Diye söylendim. Bu
gerçekten acı vericiydi. Yiğit’te bana daha sıkı sarılarak,
“Hissediyorum güzelim. Hissediyorum bu sefer hiçbir şey
olmayacak. Bu sefer onu kucağımıza alabileceğiz. Bu sefer ona sarılabileceğiz.
Bu sefer odası boş kalmayacak eminim.” Dediğine onun bu umuduna sımsıkı
sarıldım. İnşallah bu sefer öyle olacaktı. İnşallah bu sefer bebeğimi kucağıma
alacaktım. Uyutabilecek, emzirebilecek, odasında oynatabilecek
koklayabilecektim. Onun o cennet kokusunu içime çekebilecektim….